Makaleler

Boşanma Davaları

Boşanma Davaları

Ülkemizde resmi olarak evlenebilmek için birtakım kolay prosedürlerin takip edilmesi gerekmektedir. Bu prosedürlerin tamamlanması ile evlilik gerçekleştirilebilir. Ancak iş evliliğin sonlandırılmasına geldiğinde takip edilecek prosedürler evlilik kadar kolay olmamaktadır. Boşanma prosedürlerinin evlenme prosedürlerinden daha zor olmasının temel nedeni Aile Hukukumuza hâkim olan ailenin korunması ilkesidir.

İlk olarak evlenebilmek için idari kurumlara başvurmak gerekirken boşanmak için yargı makamlarına yani mahkemelere başvurmak gerekmektedir. Evlendirme yetkisi olan idari makamların boşanmada hiçbir yetkileri bulunmamaktadır.

01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Medeni Kanun’a göre iki şekilde boşanma davası açmak mümkündür. Bunlardan ilki çekişmeli boşanma davası ikincisi ise anlaşmalı boşanma davasıdır. Her iki dava türünü de detaylı olarak inceleyeceğiz.

1.      Anlaşmalı Boşanma Davaları

Anlaşmalı boşanma davaları mülga 743 sayılı Medeni Kanun’da yer almamaktaydı. Ancak 1988 yılında kanunda yapılan değişiklikle anlaşmalı boşanma davası hukukumuzda yerini almıştır. 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe 4721 sayılı Medeni Kanun’da da anlaşmalı boşanma davasına yer verilmiştir.

Anlaşmalı Boşanma davası Medeni Kanun 166/3 maddesinde düzenlenmiştir. Tarafların anlaşmalı olarak boşanabilmeleri için evliliklerinin en az bir sene sürmüş olması gerekmektedir. Bir yıldan kısa süren evliliklerin anlaşmalı boşanma davası ile sona erdirilmesi mümkün değildir. Burada dikkat edilmesi gereken husus evliliğin bir yıl sürmesi şartının davanın açılması sırasında sağlanmış olmasıdır. Dava açıldığı sırada bir yıl dolmamış olup karar verilinceye kadar bir yıllık sürenin dolmuş olması durumunda, davanın dava şartı yokluğundan reddi gerekmektedir.

Anlaşmalı boşanma davası eşlerden biri tarafından açılabileceği gibi eşlerin birlikte başvurmasıyla da açılabilecektir. Eşlerden birinin başvurması durumunda diğer eşin davayı kabul etmesi gerekmektedir. Diğer eşin açılan anlaşmalı boşanma davasını kabul etmesiyle birlikte evlilik birliği temelinden sarsılmış kabul edilecektir. Ancak sadece anlaşmalı boşanma davasının açılması ile boşanmaya karar verilmesi mümkün değildir.

Taraflarca açılan anlaşmalı boşanma davasında boşanma kararı verilebilmesi için hâkimin her iki tarafı da bizzat dinlemesi, anlaşmalı boşanma konusundaki kararlarının özgür iradeleri ile verildiğine kanaat getirmesi gerekmektedir. Maddenin mefhumu muhalifinden çıkan sonuç şudur ki; hâkimin tarafların her ikisini de bizzat dinlemesi gerekmektedir. Hâkim tarafından eşlerden birinin dinlenmesi ile yetinilmesi mümkün değildir. Buradaki amaç eşlerin anlaşmalı boşanma davası konusundaki kararlarının hür iradeleri ile verildiğine kanaat getirmesidir. Hâkimde oluşacak kanaatin dilekçe ile temini mümkün değildir. Bu sebeple her iki eşin de hâkim huzuruna çıkması ve dinlenmesi gerekmektedir.

Madde metninin mefhumu muhalifinden çıkan ikinci sonuç; hâkim tarafları bizzat dinlemesine rağmen taraflardan en az birinin anlaşmalı boşanma kararını hür iradesi ile aldığına kanaat getirmezse yani taraflardan en az birinin kararını etkileyen faktörler olduğuna kanaat getirirse anlaşmalı boşanmaya karar vermeyebilir. Burada hâkimin kanaati hayati önem taşımaktadır. Her ne kadar uygulamada çok karşılaşılan bir durum olmasa da hâkim tarafından bir tarafın baskı altında olduğuna, kararı tehdit ve benzeri bir şekilde aldığına yahut almaya zorlandığına kanaat getirmesi durumunda anlaşmalı boşanma kararı vermemesi gerekmektedir.

Hâkim tarafından anlaşmalı boşanma kararının tarafların hür iradeleri ile alındığına kanaat getirilmesi durumunda da doğrudan boşanma kararı verilememektedir. Anlaşmalı boşanmaya karar verilebilmesi için hâkimin tarafların özgür iradeleri ile karar vermiş olmalarına kanaat getirmesinin yanında tarafların boşanmanın mali sonuçları ve varsa müşterek çocukların durumları konusunda her hususta anlaşmış olması ve bu anlaşmayı hâkimin uygun bulması gerekmektedir.

Boşanmanın mali sonuçları hususunda tarafların tamamen anlaşmaları gerekmektedir. Mali sonuçlardan anlaşılması gereken; tarafların ev eşyaları, özel eşyaları, gayrimenkul ve menkul malları, para, altın ve sair kıymetli evrakları, nafaka, maddi manevi tazminat ve benzeri hususlardır. Bu hususların hepsinde açık bir anlaşma olması gerekmektedir. Belirsiz ve anlaşılmaz anlaşmalar hâkim tarafından kabul görmeyecektir. Yapılacak anlaşmada hangi eşin neleri alacağı ne zaman alacağı vs konular net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Aksi durumda yapılan anlaşma hâkim tarafından kabul görmeyeceğinden anlaşmalı boşanma davası reddedilecek ve davaya çekişmeli boşanma davası olarak devam edilecektir. Anlaşma şartları tarafların hâkim huzurunda kabul edilmeli yine anlaşmalı boşanma kararında olduğu gibi anlaşmanın şartları konusunda tarafların özgür iradeleri ile karar verdikleri kanaatinin hâkimde oluşması gerekmektedir. Hâkim taraflardan birinin anlaşma şartlarını zorla kabul ettiğine kanaat getirmesi halinde de anlaşmalı boşanma kararı vermeyecektir.

Tarafların, boşanmanın mali sonuçları hususunda anlaşmaları haricinde müşterek çocukların durumu hususunda da anlaşmış olmaları ve bu anlaşma hâkim tarafından uygun bulunması gerekmektedir. Müşterek çocukların durumundan kasıt müşterek çocukların velayeti hangi eşte kalacağı, velayet kendisinde kalmayan eş ile müşterek çocuğun kişisel iletişim kurmasının şartları ve zamanları, müşterek çocuk için velayeti alan eşe verilecek nafaka gibi konulardır. En önemli husus müşterek çocuğun velayetinin hangi eşte kalacağı hususudur. Burada taraflar kendi aralarında anlaşmalılar ve bu anlaşma hâkim tarafından uygun bulunmalıdır. Taraflar anlaştıkları sürece her yaştaki ve her cinsiyetteki müşterek çocuğun velayetinin tarafların anlaşmasına göre belirlenmesinde bir engel bulunmamaktadır. Burada da diğer şartlarda ifade ettiğimiz tarafların özgür iradeleri ile karar aldıkları kanaatinin hâkimde oluşması şarttır.

Velayet konusunda taraflar anlaşmaya vardıktan sonra diğer konu velayeti almayan eş ile müşterek çocukların kişisel ilişki kurmasının şartlarıdır. Taraflar velayeti almayan eş ile müşterek çocukların hangi günler, hangi saatler arasında ne şekilde görüşeceği, hangi zamanlarda hangi şartlarda hangi sürelerle müşterek çocuğun velayeti almayan eşin yanında kalacağı ve benzeri konularda açık bir şekilde anlaşmaları gerekmektedir. Yine bu anlaşmanın hâkim tarafından uygun bulunması gerekmektedir. Uygulamada hâkim müdahalesi en çok müşterek çocuk ile velayeti almayan eş arasındaki kişisel iletişim konusunda görülmektedir. Hâkim gerek tarafların gerekse de müşterek çocukların menfaatlerini gözeterek karar vermektedir. Ancak özellikle çocukların menfaatlerinin gözetilmesi önem arz etmektedir.

Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir. Bu minvalde velayeti almayan eşin çocuğu hiç görmeyeceği yahut altı ayda bir göreceği şeklinde bir düzenleme çocuğun üstün menfaati sebebiyle hâkim tarafından uygun bulunmayacaktır. Burada hâkim tarafından uygun bulunmayan anlaşma sebebiyle boşanma davası reddedilmeyecek olup tarafların ve müşterek çocuğun menfaati doğrultusunda anlaşma şartları hâkim tarafından düzenlenebilecektir. Bu düzenlemenin taraflarca kabulü halinde anlaşmalı boşanma kararı verilebilecektir. Hâkim tarafından yapılan düzenleme eşlerden biri tarafından dahi kabul edilmese, taraflar boşanmanın mali ve çocukların durumları konusunda anlaşmış olmaları gerekir şartı gerçekleşmediğinden artık anlaşmalı boşanma davasının reddi gerekecektir. Bu durumda davaya çekişmeli boşanma davası olarak devam edilecektir.

2.      Çekişmeli Boşanma Davaları

Anlaşmalı boşanma davası haricinde kalan tüm davalar çekişmeli boşanma davası olarak nitelendirilmektedir. Esasen kanun metninde çekişmeli boşanma davası terimi yer almamakta olup, tarafların her konuda anlaşması söz konusu olmadığından, bir veya birçok konuda taraflar arasında anlaşamama durumu söz konusu olduğundan yani ortada bir çekişme olduğundan bu davalara çekişmeli boşanma davası adı verilmektedir.

Çekişmeli boşanma davaları sebeplerine göre özel boşanma sebepleri ve genel boşanma sebepleri olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmaktadır.  Özel boşanma sebepleri ile genel boşanma sebeplerinin arasındaki en önemli fark kusur araştırmasında kendisini göstermektedir. Davacı eş özel boşanma sebeplerinden birinin varlığını ispat ettiği takdirde evliliğin diğer eş için çekilmez hale gelip gelmediğine bakılmaksızın boşanma kararı verilebilecektir. Genel boşanma sebeplerinin varlığı halindeyse taraflar birbirlerinin kusurlarını ve evlilik birliğinin kendisi için çekilmez olduğunu ispatlamak zorundadır. Yani özel boşanma sebebinin varlığı halinde bu sadece bu sebebin varlığının ispatlanması boşanma kararı verilmesi için yeterli iken genel boşanma sebeplerinin varlığının ispatı tek başına boşanma kararı verilmesi için yeterli olmamaktadır. 

A.    Özel Boşanma Sebepleri

4271 sayılı Medeni Kanun’da özel boşanma sebepleri 161-165 maddeleri arasında sınırlı olarak sayılmıştır. Bu sebepler haricinde başka bir özel boşanma sebebi bulunmamaktadır. Bu sebepler haricinde gerçekleşecek her türlü boşanma sebebi genel boşanma sebepleri olarak kabul edilerek genel boşanma sebeplerine dayalı olarak boşanma davası açılması gerekmektedir. Özel boşanma sebeplerinden birine dayanılarak dava açılabileceği gibi birden fazla özel boşanma sebebine dayanılarak da dava açılabilir. Ayrıca özel boşanma sebeplerinden biri veya bir kaçı ile birlikte genel boşanma sebeplerine dayalı olarak da dava açılması mümkündür.

Özel boşanma sebepleri Zina (md. 161), Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış (md. 162), suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme (md. 163), Terk (md. 164) ve Akıl Sağlığı (md. 165) dır. 

i.         Zina (Madde 161)

Zina sebebiyle boşanma özel boşanma sebeplerinin ilki olup Medeni Kanun 161. maddede yer almaktadır. Madde metni “eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir.”  şeklindedir. Gerek maddede gerekse de kanunun diğer maddelerinde zinanın tanımı yapılmamıştır. Zina kelimesi Türk Dil Kurumu sözlüğünde “aralarında evlilik bağı olmayan kişiler arasında cinsel ilişki” olarak tanımlanmıştır. Zinanın ne olduğu Yargıtay kararları ile belirlenmiştir. Yargıtay’a göre zina; eşlerden birini karşı cinsten bir üçüncü kişi ile cinsel ilişkiye girmesidir. Yargıtay kararından çıkan zina tanımına göre zinanın oluşabilmesi için üçüncü kişi ile cinsel ilişkiye girilmesi eyleminin evlilik birliği içerisinde gerçekleşmesi gerekmektedir. Üçüncü kişi ile evlilikten önce gerçekleşen cinsel ilişki zina sebebiyle boşanma davası açılmasına yol açmayacaktır. Yargıtay’ a göre zinanın gerçekleşebilmesi için cinsel ilişkinin karşı cins olması gerekmektedir. Buna göre kocanın bir erkenle yahut kadının bir kadınla cinsel ilişkiye girmesi zina olmayacaktır. Eşcinsel ilişki sebebiyle her ne kadar zina sebebiyle boşanma davası açılmasına imkân tanınmasa da şartları varsa haysiyetsiz hayat sürme özel boşanma sebebine dayanılabilecektir. Ayrıca zina eyleminin özgür irade ile gerçekleştirilmesi de gerekmektedir. Özgür iradeye dayanmayan üçüncü kişiyle cinsel ilişki sebebiyle zina sebebiyle boşanma davası açılamayacaktır.

Zina sebebiyle boşanma davası açılmasında kanun bir süre de öngörmektedir. Buna göre zina fiilini öğrenmesinden başlayarak altı ay içerisinde dava açması gerekmektedir. Zina fiilini öğrenmesine rağmen altı ay içerisinde dava açmayan eş, diğer eşi affetmiş kabul dilecektir ve bu sebeple boşanma davası açamayacaktır. Zina fiilinin öğrenilmesinden itibaren altı ay içerisinde dava açılması gerekliliğinin yanında, zina fiilinden itibaren beş sene geçtikten sonra da zina sebebiyle boşanma davası açılamayacaktır. Zina fiilinden 5 sene geçtikten sonra zinayı öğrenen eş altı aylık süre içerisinde de olsa dava açma hakkında sahip değildir. 161. Maddenin son cümlesi “affeden tarafın dava hakkı yoktur.” şeklindedir. Buradan anlaşılması gereken zinayı öğrenen eş, eşini affetmişse artık altı aylık süre içerisinde de olsa zina sebebiyle boşanma davası açamayacaktır. Affın ne şekilde yapılması gerektiği, affın var olup olmadığı hususları ispat hukuku aşçısından önem arz etmektedir. Burada önemli olan affeden tarafın dava açamayacak olmasıdır.

Zina olarak kabul edilmeyen fiillerin sadakatsizlik olarak değerlendirilerek genel boşanma sebepleriyle dava açılması mümkündür.

ii.         Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış (Madde 162)

Özel boşanma sebeplerinin ikincisi hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranıştır. Madde 162 de düzenlenmiş olup madde metni “eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı davranışta bulunması sebebiyle boşanma davası açabilir.” şeklindedir. Kanun hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranışın ne olduğunu tanımlamamıştır. Yargıtay kararlarında hayata kast geniş olarak değerlendirilmiştir. Eşi, öldürmeye teşebbüsün hayata kast olarak değerlendirileceği açıktır ancak Yargıtay kararlarında eşi intihara teşvik etmek yahut eşin intiharına yardım etmek de hayata kast olarak değerlendirilmiştir. Hatta eşin ölmesi için gereken yardımı yapmama, yardımdan kaçınma da hayata kast olarak değerlendirilmiştir. Bu durumlar sınırlı değildir her olayın özelliğine göre değerlendirme yapmak gerekmektedir.

Burada dikkat edilmesi gereken hayata kast boşanma sebebinin gerçekleşmesi için yukarıda sayılanlar ve benzerleri fiillere girişmek gerekmektedir. Yoksa öldürmekle tehdit etmek hayata kast nedeniyle boşanma davası açılmasını sağlamayacaktır. Bu durumda genel boşanma sebeplerine dayalı olarak dava açılabilir.

Hayata kast, pek kötü veya Onur kırıcı Davranış da madde 162 de yer alan özel boşanma sebeplerindendir. Kanunda yine hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranışın tanımı yapılmamıştır. Nelerin hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış olduğunu yine Yargıtay kararları belirlemektedir. Eşe karşı şiddet uygulamak, eşe iftira atmak, eşi evde veya odada kilitli bırakmak, üzerinde sigara söndürmek suretiyle işkence etmek, cinsel ilişkiye zorlamak, cinsel ilişki sırasında eşe zarar verecek şekilde fazla ileriye gitmek ve aç bırakmak Yargıtay kararlarında hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış olarak kabul edilmiştir. Bir eşin diğer eşe karşı gerçekleştirdiği fiilin, eşinin şeref ve haysiyetine yönelik olması gerekmektedir. Özellikle eşin şeref ve haysiyetine karşı girişilen fiilin toplum içerisinde gerçekleşmesi hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış olarak değerlendirilebilecektir. Eşe karşı gerçekleştirilen küçük düşürücü söz veya davranış da hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış olarak değerlendirilebilecektir. Her olayın ve fiilin özelliğine göre karar verilmesi gerekmektedir. Bazı durumlarda tek bir hakaret yahut küçük düşürücü sözün kötü veya onur kırıcı davranış olarak kabul edilmesi mümkünken bazı durumlarda ise gerçekleştirilen davranışın devamlılık arz etmesi gerekmektedir. Buradaki ayrım her olayın kendi özelliğine göre hâkim tarafından değerlendirilmelidir. Burada dikkat edilmesi gereken önemli husus şudur ki, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranışın muhatabının diğer eş olması gerekmektedir. Yani diğer eşin anne babasına ailesine karşı girişilen hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış sebebiyle hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış sebebiyle boşanma davası açılması imkânı bulunmamaktadır.

Zina maddesinde yer alan altı aylık ve beş yıllık süreler burada da geçerlidir. Yani hayata kast fiilinin, eşin öğrenmesinden itibaren altı ay içerisinde yahut fiilin gerçekleşmesinden itibaren beş yıl geçmesiyle dava hakkı düşecektir. Bu süreler geçtikten sonra artık hayata kast fiili kaynaklı olarak boşanma davası açılamayacaktır. Yine zinada olduğu gibi affeden eşin dava açma hakkı yoktur. Affın ne şekilde olduğu tartışmalı olmakla açık af olması şart değildir. Ancak örtülü affın varlığını kabul edebilmek için affedecek olan eşin örtülü davranışlarını açıkça affa delalet etmesi gerekmektedir. Yargıtay kararlarında hayata kast fiilinin gerçekleşmesinden sonra eşlerin birlikte tatile çıkması af iradesi olarak değerlendirilirken, hayata kast fiilinden sonra ortak konutta yaşamaya devam edilmesi açık af iradesi olarak değerlendirilmemiştir. Hatta hayatına kastedilen eşin ceza davasında şikayetinden vazgeçmiş olması boşanma davasında af iradesi olduğu anlamı taşımamaktadır. Ceza davasında şikâyetten vazgeçilmiş olmasına rağmen hayata kast sebebiyle boşanma iradesinde olan eşin bu iradesi hukuk düzeni tarafından korunmaktadır.

iii.         Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme (Madde 163)

Özel boşanma sebeplerinin bir diğeri de madde 163 de ifadesini bulan Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürmedir. Madde metni “Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.” şeklindedir. Madde 163 de yer alan özel boşanma sebebi diğer özel boşanma sebeplerinden farklılık göstermektedir.

İlk olarak eşlerden birinin evlilik birliği içerisinde küçük düşürücü bir suç işlemesi gerekmektedir. Evlilik birliği içerisinde gerçekleşmeyen küçük düşürücü suç sebebiyle suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme özel boşanma sebebine dayanılarak boşanma davası açılması mümkün değildir. Eşlerden birinin işlediği herhangi bir suç işleme nedeniyle boşanma davası açılmasını sağlamayacaktır. İşlenen suçu küçük düşürücü nitelikte bir suç olması gerekmektedir. Kanunda küçük düşürücü suçların neler olduğu belirli değildir. Küçük düşürücü suçlar toplum tarafından karşı çıkılan, işlenmesi durumunda toplumda infial yaratabilen, ahlaki açıdan kabul edilemez suçlardır. Tam bir sınırlama yapılamasa da uyuşturucu ticareti, hileli iflas, hırsızlık, zimmet, rüşvet, evrakta sahtecilik, kasten öldürme, dolandırıcılık küçük düşürücü ve yüz kızartıcı suçlardan kabul edilmektedir. İşlenen suçun küçük düşürücü suç olup olmadığı her olayın kendi özelliğine göre değerlendirilmelidir. Ancak genel bir değerlendirmeyle taksirle işlenen suçlar açısından küçük düşürücü suç söz konusu olmayacaktır.  

Küçük düşürücü bir suç sebebiyle eşlerden biri hakkında soruşturma yahut kovuşturma aşamasında olunması diğer eşe dava açılması için yeterlidir ancak boşanma kararı verilebilmesi için ceza mahkemesinin kararının beklenmesi gerekmektedir. Hatta ceza mahkemesi mahkûmiyet yönünde karar vermiş olsa da bu karar kesin hüküm niteliğinde olmadığından ceza mahkemesinin kararının kesinleşmesinin beklenilmesi daha doğru olacaktır. Zira ceza yargılamasında verilen karar kesinleşinceye kadar eşin hala suçlu olduğu kesin değildir. Suç işlediği iddia olunan eş hala suçsuz olabilir ve bu sebeple boşanma kararı verilmesi için ceza mahkemesinin kararının kesinleşmesinin beklenilmesi daha doğru olacaktır. 

Maddedeki ikinci özel boşanma sebebi de haysiyetsiz hayat sürmedir. Diğer maddelerde olduğu gibi haysiyetsiz hayat sürmenin tanımı da kanunda yapılmamıştır. Haysiyetsiz hayat sürmek için suç işlenmesi şart değildir. Fuhuş amacıyla randevu evi işletme gibi bazı suçların devamlı surette işlenmesi haysiyetsiz hayat sürme olarak değerlendirmektedir. Ayıca uyuşturucu müptelası olmak, alkolik olmak, evli bir kişinin bir başka kişi ile aynı evde yaşaması Yargıtay tarafından haysiyetsiz hayat sürmek olarak değerlendirilmiştir.

Kanun suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme özel boşanma sebebine dayanılarak boşanma davası açabilmek için diğer özel boşanma sebeplerinde olmayan bir şart daha öngörmüştür. Boşanma davası açacak olan eşin, küçük düşürücü suç işleyen yahut haysiyetsiz hayat süren eş ile birlikte yaşaması kendisinden beklenemeyecekse boşanma suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme özel boşanma sebebiyle boşanma davası açılabilir.  Birlikte hayat sürmenin diğer eşten beklenemeyecek olması her olayın kendi özellikleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. Sadece küçük düşürücü suçun işlendiğinin yahut haysiyetsizce hayat sürüldüğünün ispat edilmesi davanın kabulü için yeterli değildir. Birlikte hayat sürmenin diğer eşten beklenemeyeceğine dair delillerin toplanması ve ispata göre karar verilmesi gerekmektedir.

Madde 163 de diğer özel boşanma sebeplerinde olduğunun aksine öğrenmeden itibaren altı aylık ve her halde beş yıllık süre şartı bulunmamaktadır. Aksine maddede “bu eş her zaman boşanma davası açabilir.” hükmü yer almaktadır. Burada önemli olan diğer eş için suç işleyen eş ile birlikte yaşamasının kendisinden beklenememesi şartıdır. Ayrıca diğer özel boşanma sebeplerinin aksine suç işleme ve haysiyetsizce hayat sürme maddesinde affeden eşin dava hakkı yoktur gibi bir madde de yer almamaktadır. Aksine “bu eş her zaman boşanma davası açabilir” hükmü bulunmaktadır. Maddenin mefhumu muhalifinden çıkan sonuç affa rağmen diğer eşin dava açma hakkı bulunuyor olmasıdır. 

iv.         Terk (Madde 164)

Özel boşanma sebeplerinden bir diğeri de 164. maddede ifadesini bulan Terk tir. Terk sebebiyle boşanma davası açılabilmesi için diğer boşanma sebeplerine göre daha detaylı bir prosedür belirlenmiştir.

Terk sebebiyle boşanma davası açılabilmesi için ilk şart eşlerden birinin evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerine yerine getirmemek için evi terk etmelidir yahut haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmemelidir. Evi terk eden eşin terk sebebi evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek olmalıdır. Başka bir yerde çalışmaya gitmek ve benzeri sebeplerle evden ayrı kalan eşe karşı terk sebebiyle boşanma davası açılamayacaktır. Evi terk eden eşin kastı evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek olması gerektiğinden, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getiren eşe karşı dava açılamayacaktır. Ancak bu yükümlülükleri sadece maddi yükümlülükler olarak değerlendirmemek gerekmektedir. Evi terk eden eş ev masraflarını ödeyeme devam etse dahi amacı evlilik birliğinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmemekse yine terk sebebine dayanılarak boşanma davası açılabilecektir.

Maddede haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmeyen eşe karşı da boşanma davası açılabileceği ifade edilmiştir. Burada kastedilen; evi terk etmek için haklı nedenleri olan eşin, evi terk etmesine sebep olacak haklı nedenlerin ortadan kalkmasına rağmen eve dönmemesi halinde, eve dönmeyen eşe karşı terk sebebiyle boşanma davası açılabileceğidir. Evi terk etmek için haklı nedenlerin var olup olmadığı yahut var olan haklı nedenlerin ortadan kalkıp kalkmadığı hakim tarafından her olayın kendi özelliklerine göre belirlenecek hususlardır.

Terk nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için ayrılığın en az altı ay sürmüş olmalıdır. Altı aydan kısa süren terk durumlarında terk sebebiyle boşanma davası açılamayacaktır. Tabii altı aydan uzun sürse dahi terkin haklı bir nedene dayanmaması ve evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerden kaçmak amacıyla yapılması gerekmektedir. Altı aylık süre evin haksız olarak terk edildiği tarihten başlar. Evi terk konusunda haklı sebepleri olan eşe karşı terk davası, haklı nedenlerin ortadan kalkmasına rağmen eşin eve dönmemesi tarihinden başlar. Maddede ayrılığın en az altı ay sürmüş olması ve halen devam ediyor olması aranmaktadır. Yani altı aydan uzun süreli bir terk durumu olmasına rağmen evi terk eden eş eve dönmüşse artık terk sebebiyle boşanma davası açılamayacaktır. Ayrılığın altı ay sürmüş olması yetmeyecek olup halen devam ediyor olması gerekmektedir. Bir kere evlilik birliği kurulduktan sonra terk sebebiyle boşanma davası açılabilmesi için tekrardan altı aylık ayrılık süresi geçirilmesi gerekmektedir.

Tüm bu şartlar yerine getirilmiş olsa, yani eş evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek için evi terk etmiş olsa, ayrılık hali altı aydan uzun süre devam etse ve halen devam ediyor olsa dahi evi terk eden eşe karşı doğrudan terk sebebiyle boşanma davası açılmasına imkân yoktur. Halen takip edilmesi gereken prosedürler bulunmaktadır. Eşlerden biri evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek için evi terk etmiş, ayrılık hali altı aydan uzun süre devam etmiş ve halen devam ediyor ise diğer eş tarafından noter yahut hâkim vasıtasıyla evi terk eden eşe eve dönmesi ihtar edilmelidir. Diğer şartların yerine gelmiş olmasına rağmen ihtar gönderilmeksizin davanın açılması mümkün değildir. Gönderilecek olan ihtarı da belirli şartları taşıması gerekmektedir.

İlk olarak evi terk eden eşe ihtarname gönderilmesini diğer eşin talep etmesi gerekmektedir. Diğer eşin talebi olmaksızın hâkim yahut noter tarafından ihtarname gönderilemeyecektir. Dava açıldıktan sonra dahi diğer eşin talebi olmaksızın hâkimin ihtarname göndermesi mümkün değildir. Terk nedeniyle gönderilecek ihtarname kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olup doğrudan terk edilen eş tarafından gönderilmesi gerekmektedir.

Diğer eşin talebiyle gönderilecek ihtarname içeriğinde evi terk eden eşe iki ay içerisinde eve dönmesi ihtar edilmelidir. Ayrıca iki ay içerisinde eve dönmediği takdirde eve dönmemenin sonuçlarının da ihtarnamede yer alması gerekmektedir. Bu hususların ihtarnamede yer almaması ihtarnameyi haksız bir ihtar statüsüne sokacağından haksız ihtarnameye dayanılarak terk sebebiyle boşanma davası açılamayacaktır. İhtarname içeriğinde Yargıtay içtihatlarıyla oluşturulmuş birtakım hususların bulunması gerekmektedir. Öncelikle evi terk eden eşin eve dönmesi için gereken yol ve sair masrafların karşılanması için makul bir paranın evi terk eden eşe gönderilmesi gerekmektedir. Yol masrafı ve sair masrafların gönderilmesindeki amaç evi terk eden eşin eve dönmek istemesine rağmen maddi imkansızlıklardan dolayı dönemiyor oluşunun önüne geçilmek istenmesidir. Ayrıca evi terk eden eşe eve dönmesi durumunda ev anahtarını göndermek yahut ev anahtarını alabileceği yeri bildirmek de Yargıtay içtihatlarında aranan şartlardandır. Ayrıca Yargıtay içtihatlarına göre evi terk eden eşe gönderilecek ihtarnamede ihtarname gönderen diğer eşin ihtarında samimi olması aranmaktadır. Buradaki samimiyet ifadesinden anlaşılması gereken evi terk eden eşin eve dönmesi durumunda evlilik birliğinin devamının amaçlanmasıdır. Evi terk eden eşin tebligata yarar adresinin bilinememesi durumunda gönderilecek ihtarın ilan yoluyla yapılması da mümkündür. Tüm bu şartların sağlanması halinde terk sebebiyle boşanma davası açılabilecektir.

Yukarıda ifade ettiğimiz üzere terk sebebiyle boşanma davası açılabilmek için diğer özel boşanma sebeplerinden daha detaylı bir prosedür belirlenmiştir. Bu prosedürün en önemli kısmı gönderilecek ihtarname ile ilgilidir.

Evi terk eden eşe diğer eş tarafından gönderilecek olan iki ay içerisinde eve dönmesi ve dönmemesinin sonuçlarını içerir ihtarnamenin gönderilebilmesi için terk üzerinden en az dört aylık bir sürenin geçmesi gerekmektedir. Evi terk eden eşe karşı eve dönmesi ihtarı terk üzerinden dört ay geçmeden gönderilemeyecektir. Dört aylık süre dolmadan gönderilen ihtarname kanunun öngördüğü şartları taşımamış olacağından haklı bir ihtar olmayacaktır ve bu ihtara dayanılarak terk sebebiyle boşanma davası açılamayacaktır. Burada dört aylık bir süre belirlenmesinde asıl amaç fevri ve anlık hareketlerle terk durumunda evlilik birliğinin sona ermesini engellemektir. Ayrıca terk üzerinden dört ay geçtikten sonra gönderilen ihtarnamede de evi terk eden eşe eve dönmesi için iki aylık süre verilmesi şartı var olduğundan, terk sebebiyle boşanma davası açabilmek için terk tarihinden başlayarak en az altı aylık bir sürenin geçmesi kanuni zorunluluktur. Bu süre asgari olup daha uzun olmasının önünde bir engel bulunmamaktadır. Kanunun aradığı dört aylık süre beklenmesi gereken en az süreyi göstermekte olup dört ay geçtikten sonra terk durumu devam ettiği sürece istenildiği zaman ihtarname gönderilebilecektir. Burada herhangi bir hak düşürücü süre söz konusu değildir. Önemli olan terk durumunun halen devam ediyor olmasıdır. Kanun koyucu terk durumunda en az dört aylık bir süre geçmesini ve tarafların sakinleşmesini istemiş ve buna rağmen terk olgusunun devamı halinde ihtarname gönderilebilmesine olanak vermiştir. Burada aile hukukun temel amacı olan aileyi korumak amacı açıkça kendisini göstermektedir.

164. maddenin birinci fıkrasının son cümlesinde eşini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eşin de terk eden eş olarak kabul edileceği ifade edilmiştir. Burada terk hükmü ters döndürülerek eşini evi terk etmeye zorlama da terk olarak kabul edilmiştir. Evi terk etmeye zorlamak fiilinin ispatı güç olmakla beraber, şiddet uygulanması, tehdit edilmesi ve benzeri durumlar eşi terke zorlamak olarak değerlendirilebilecek durumlara örnek olarak sayılabilecektir. Eşini evi terke zorlayan eş de evi terk eden olarak kabul edileceğinden, eşini terke zorlayan eşe karşı terk sebebiyle boşanma davası açılabilecektir. 

v.         Akıl Hastalığı (Madde 165)

Özel boşanma sebeplerinin sonuncusu madde 165 de düzenlenen akıl hastalığıdır. Akıl hastalığı sebebiyle boşanma davası açılabilmesi için ilk şart eşlerden birinin akıl hastası olmasıdır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus akıl hastalığının evlilik birliği kurulduktan sonra ortaya çıkması gerekmektedir. Evlilik birliği kurulmadan önce var olan akıl hastalığı sebebiyle, boşanma davası açılamayacaktır ancak şartları var ise evliliğin iptali davası açılabilecektir. En önemli husus her akıl hastalığının akıl hastalığı sebebiyle boşanma davası açılmasını sağlamayacak olmasıdır. Evlilik birliğinin doğmasından sonra ortaya çıkacak olan akıl hastalığının tedavi edilemez bir akıl hastalığı olması gerekmektedir. Geçici akıl hastalıkları yahut tedavi edilebilir akıl hastalıkları sebebiyle boşanma davası açılamayacaktır. Akıl hastalığının varlığının ve hastalığın geçmediğinin resmi sağlık kurulu raporuyla ispat edilmesi gerekmektedir.

Eşlerden birinin akıl hastası olduğunun ispatlanması doğrudan boşanma kararı verilmesi için yeterli değildir. Bu akıl hastalığının diğer eş için ortak hayatı çekilmez hale getirmesi gerekmektedir. Ortak hayatın çekilmez hayata getirilmesi hususunun her olay için ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir. Akıl hatalığının varlığı ve akıl hastalığının geçmeyeceği ispatlansa dahi, bu durumun diğer eşi için ortak hayatı çekilmez hale getirdiği hususu ispatlanamazsa, hâkim boşanma davasını reddedecektir. Akıl hastalığının varlığı ve geçmeyecek bir hastalık olduğu diğer eş tarafından bilinse ve kabul edilse dahi sonrasında diğer eşin dava açma hakkı bulunmaktadır. Zira ortak hayatın çekilmez hale gelmesi hususu bir anda gerçekleşmeyebilir. Ortak hayat diğer eş için zamanla çekilmez hale gelebilecektir. Akıl sağlığı sebebiyle özel boşanma davasında herhangi bir süre konulmamıştır. Akıl hastalığının devam etmesi bu davanın ön koşullarından olduğundan diğer eş istediği zaman dava açabilecektir. Akıl hastalığında akıl hastası olan eşe bir kusur atfedilemeyeceğinden, diğer eşin akıl hastası olan eşi affetmesi mümkün değildir ve bu sebeple de kanuna affeden tarafın dava hakkı yoktur gibi bir cümle eklenmemiştir.

B.     Genel Boşanma Sebepleri (Madde 166) 

Genel boşanma sebepleri madde 166 da düzenlenmiştir ve “Evlilik Birliğinin Sarsılması” başlığını taşımaktadır.  Genel boşanma sebepleri, özel boşanma sebeplerine girmeyen tüm durumlarda uygulanan genel hükümler niteliğindedir. Aynı davada bir yahut birden fazla özel boşanma sebebiyle birlikte genel boşanma sebeplerine dayalı olarak dava açılabileceği gibi sadece özel boşanma sebeplerine yahut sadece genel boşanma sebeplerine dayanılarak dava açılabilir. Ülkemizde en çok açılan boşanma davası türü genel boşanma sebeplerine dayalı boşanma davalarıdır.

Madde metni “evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden biri boşanma davası açabilir.” şeklindedir. Görüldüğü gibi madde metni gayet kısadır. Ayrıca hiçbir detaya yer vermemiştir. Maddede evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeye imkân tanımayacak şekilde temelinden sarsılmasından bahsetme beraber bu sarsılmanın tanımı ve ne şekilde olacağı ifade edilmemiştir. Bu maddenin genel bir madde olması sebebiyle bu tanımlamanın yapılmamış olmasını yadırgamamak gerekmektedir. Bu tür tanımlamalar her olayın özelliklerine göre hakimlerce yapılmalıdır. Burada kanun koyucu, her olayı inceleyip karara varması için hâkimi görevlendirmiş, takdir hakkını hâkime bırakmıştır. Bu sebeple Yargıtay içtihatları doğrultusunda hakimler tarafından verilen çok farklı kararlarla karşılaşmak mümkündür. Hemen hemen her gün eşlerin bir davranışının evlilik birliğinin sarsılmasına sebebiyet verdiğine dair yeni ve güncel mahkeme ve Yargıtay kararlarıyla karşılaşıyoruz. Burada hâkimin takdir yetkisi bulunduğu ve hâkimin takdir yetkisi de toplumun gelişimi ile beraber geliştiği ve değiştiği için eski kararların aksine kararlar görmek dahi mümkün olmaktadır. Eskiden eşlerden birinin belirli bir davranışı evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı şeklinde yorumlanmıyorken sonrasında tam aksi yorumla aynı davranışın evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına yol açabileceği kararları verilebiliyor. Burada içtihatlar toplumla beraber değişkenlik göstermektedir. Esasen kanun koyucunun kanunu detaylı yazmamasındaki amaç da tam olarak budur. Örnek vermek gerekirse eski tarihli boşanma davalarında kadının çalışmak istemesi ve erkeğin buna izin vermemesi durumunda bu durum kadının kusurlu davranışı olarak değerlendirilebiliyorken, bugün tam tersi bir yorumla kadının çalışmak istemesi ve erkeğin buna izin vermemesi durumunda bu durum erkeğin kusurlu davranışı olarak kabul edilmektedir. Yargıtay kararlarda aşırı borçlanma, birçok icra takibine maruz kalma, eşine hakaret etme, eşini sevmediğini söyleme, cinsel ilişkiden kaçınma, cinsel ilişkide aşırıya kaçma, doğal olmayan yollarla cinsel ilişkiye zorlama, aile bireylerine kötü davranma veya hakaret, eşin ev işlerini yapmaması, bağımsız konut isteğini reddetme, eşlerin çocukları ile ilgilenmemesi, şiddetin her türlüsü (fiziksel şiddet/ psikolojik şiddet/ ekonomik şiddet) genel boşanma sebepleri olarak kabul edilen davranışların bir kısmıdır.

Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı ve ortak hayatın sürdürülmesinin imkânı kalmadığı hususları her türlü delil ile ispatlanabilir. Tanık, evrak ve sair şekillerde ispat mümkündür. 166. Maddenin ikinci fıkrasında genel boşanma sebeplerine dayalı olarak hangi eşin dava açabileceği de belirtilmiştir. Buna göre boşanma davasını daha ağır kusurlu olan eş açamayacaktır yahut açtığı dava hakimce reddedilecektir. Evlilik birliğinin temelinden sarsılması iki tarafın da kusuruyla ortaya çıkmış olabilir. Ancak bir tarafın diğerine oranla daha kusurlu olduğu durumda kanun daha kusurlu olan tarafa dava açma hakkı tanımamaktadır. Daha kusurlu olan taraf kendi kusuruna dayanarak boşanma davası açamayacaktır. Daha kusurlu tarafın açtığı boşanma davasına diğer eş itiraz ederek davanın reddini sağlayabilir. Buradaki tek istisna, itiraz eden eşin itirazının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmamasıdır. İtiraz hakkını kullanan eşin itirazının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğuna kanaat getiren hakim, evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer ir yarar kalmadığına da kanaat getirir ise boşanma kararı verebilecektir.

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması başlığını taşıyan 166 maddede bir genel boşanma sebebi daha düzenlenmiştir. 4 fıkraya göre herhangi bir sebeple açılan boşanma davası mahkemece reddedilmişse bu ret kararının kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi ve her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kabul edilecek olup, eşlerden birinin talebi ile boşanmaya karar verilebilecektir. Reddedilen ilk davanın hangi boşanma sebebine dayalı olarak açıldığı önemli değildir. Her ne kadar kanun metni davanın reddinden bahsediyor olsa da buradaki burada ifade edilen davanın reddi davanın esastan reddi olmalıdır. Davanı usulden reddi sonrasında ortak hayatın kurulamadığından bahisle boşanma davası açılmasına imkân yoktur. Dikkat edilmesi gereken konulardan bir diğeri, reddedilen ilk davanın reddi tarihinden değil ret kararının kesinleştiği tarihten itibaren sürenin işlemeye başlayacağıdır. Dava istinaf edilmeksizin kesinleşmişse istinaf süresinin dolduğu tarih, dava istinaf edilmiş temyiz edilmemişse yahut istinafın kararı kesin ise, temyiz süresinin dolduğu tarih yahut kesin kararın verildiği tarih, istinaf mahkemesinin kararı temyiz edilmişse Yargıtay tarafından verilen karar tarihi kesinleşme tarihi olarak alınmalı ve üç yıllık süre bu tarihten başlatılmalıdır. Üç yıllık süre dolmadan açılan davanın reddi gerekeceğinden, kesinleşme tarihinin doğru olarak belirlenmesi sürenin dolup dolmadığı hususunda önem arz etmektedir.

Açılan boşanma davasının reddi kararı kesinleştikten ve kesinleşme tarihi üzerinden üç yıl geçtikten sonra dava açılabilecektir. Burada ortak hayatın kurulamamış olması şartı aranmaktadır. Ortak hayat kurulduktan sonra diğer boşanma sebeplerinden biriyle yeni bir dava açılması imkânı vardır ancak bir kere geçici olarak da olsa ortak hayat kurulmuş ise bu maddeye dayanılarak boşanma davası açılması imkânı ortadan kalkmıştır. Ortak hayatın kurulamasının gerekçesi önemli değildir. Eşlerin ortak kusurları yahut eşlerden birinin kusuru söz konusu olabilir. Burada daha kusurlu olan tarafın dava açma hakkı yoktur gibi bir cümle yer almamaktadır. Bu sebeple ortak hayatın kurulamamasına daha ağır kusurlu davranışlarıyla sebep olan eş de dava açma hakkına sahiptir ve davasının kabulü gerekecektir. Daha ağır kusurlu eşin açtığı boşanma davasında hâkim tarafların boşanmalarına karar verecektir ancak kusur oranları nafaka, tazminat ve sair konularda önemli olacaktır. Reddedilen ilk dava üzerinden üç yıl geçmesine ve ortak hayat kurulamamış olmasına rağmen eşlerden birinin başvurusu olmaksızın hâkimin boşanma kararı vermesi söz konusu değildir. Boşanma kararı verilebilmesi için eşlerden birinin talebinin olması şarttır.

Genel ve özel boşanma sebeplerine dayanılarak açılan boşanma davalarında evlilik birliğinin devam etmesi ve ortak hayatın tekrardan kurulması ihtimalleri var ise boşanma kararı yerine ayrılık kararı verebilecektir. Ancak dava doğrudan ayrılık kararı verilmesi için açılmış olursa hâkim boşanma kararı veremeyecek, sadece ayrılık kararı ile ilgili kabul yahut ret kararı verebilecektir. Hâkim ayrılık kararını bir ile üç yıl arasında verebilir. Bir seneden az üç seneden fazla ayrılık kararı verilemez.  Süre ayrılık kararının kesinleşmesi ile başlayacaktır. Ayrılık süresi sonunda ortak hayat yeniden tesis edilememişse eşlerden biri boşanma davası açma hakkında sahiptir.

Her ne sebeple açılmış olursa olsun boşanma davalarında yetkili mahkeme eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son altı ay eşlerin birlikte oturdukları yer mahkemesidir.


-ERK Avukatlık & Arabuluculuk-